23 Nisan 2025

Aldatan Aldanır 2

 Aldatan Aldanır-2


Ayşe ve Mehmet on yıldır evli olan, dışarıdan bakıldığında mutlu bir çift gibi görünen iki insandı. Mahallede herkes onları kusursuz bir aile olarak bilirdi. Ayşe, özenli ve sevecen bir anne, Mehmet ise işinde başarılı, sorumluluk sahibi bir babaydı. Ancak evin dört duvarı arasında işler hiç de dışarıdan göründüğü gibi değildi.


Mehmet, son bir yıldır iş seyahatlerini bahane ederek sık sık evden uzaklaşıyordu. Ayşe ise eşinin bu durumundan şüphelenmeye başlamıştı. Bir akşam, Mehmet yine "geç kalacağım" mesajını gönderdiğinde, Ayşe dayanamadı ve onu takip etmeye karar verdi. Mehmet'in ofisine gitti, ancak arabası orada değildi. İçine doğan bir hisle, Mehmet'in sık sık gittiği bir kafeye yöneldi. Oraya vardığında, Mehmet'in genç bir kadınla samimi bir şekilde sohbet ettiğini gördü. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Aldatıldığını düşündü.


O gece, Mehmet eve döndüğünde Ayşe hiçbir şey belli etmedi. Ancak içindeki öfke yüreğini ateş gibi yakıyordu. Ertesi gün, kendi hayatını sorgulamaya başladı. Yıllardır kendini ailesine adamıştı, ama şimdi her şey bir yalan gibi geliyordu.


Evin içindeki hayat eskisi devam etse de Ayşe'nin içi içini yiyordu. Birkaç gün sonra, alışveriş yapmak için markete gittiğinde eski okul arkadaşı Can'la karşılaştı. Can, lise yıllarından beri Ayşe'ye karşı hisleri olan, ancak hiçbir zaman açılamamış bir adamdı. Selamlaşmakla kalmayıp ayak üstü de olsa ordan burdan epeyce konuştular. Ayşe',Can'la sohbet ederken kendini rahatlamış hissetti. Yine görüşelim diyerek ayrıldılar.


Aradan geçen zamanda, ikili daha sık görüşmeye başladı.

Bir süre sonra, Ayşe ve Can arasında duygusal bir yakınlık oluştu. Ayşe, Mehmet'in ihanetini unutmak için kendini bu yeni ilişkiye kaptırdı. Ancak bir gün, Mehmet beklenmedik bir şekilde erken eve geldi ve Ayşe'nin telefonunda Can'la yazışmalarını gördü. Her şey ortaya çıkmıştı.


Mehmet, Ayşe'ye bağırmaya, ona ihanetle suçlamaya başladı. Ayşe ise soğukkanlılıkla, "Önce senin yaptıklarını öğren, sonra beni suçla," dedi. Mehmet, Ayşe'nin kendisini takip ettiğini ve gerçeği bildiğini anladığında, yüzü bembeyaz oldu. İkisi de birbirini aldatmıştı ve şimdi bu yalanlar yüzünden evlilikleri çöküyordu.


Bir süre sessizlik oldu. Sonunda Mehmet, "Ne yapacağız şimdi?" diye sordu. Ayşe, gözlerinde yaşlarla, "Belki de bu ilişkiyi kurtarmak için çok geç," diye fısıldadı. İkisi de hatalarını anlamıştı, ancak güven bir kırıldı mı, onarması imkansız gibiydi.


Ayşe ve Mehmet boşanma kararı aldı. Aldatan aldanmış, ve her ikisi de yaptıkları hataların bedelini ödemişti. Ancak bu süreçte, kendileriyle yüzleşmeyi ve hayatlarını yeniden inşa etmeyi öğreneceklerdi.


Ayşe ve Mehmet, boşanma sürecini hızlı ve sessizce tamamladılar. Mahalledeki insanlar, bir zamanların "kusursuz çifti"nin ayrıldığını duyduğunda şaşkınlık yaşasalar da sebebini bir türlü öğrenemediler. İkisi de bu konuyu kimseye açıklamamışlardı çünkü. Ayrılık sonrası Ayşe, çocuklarının yanında kalmayı tercih etti, Mehmet ise yeni bir eve taşındı.


Ayşe, ilk başta yalnızlık duygusuyla boğuştu. Yıllardır Mehmet'le paylaştığı bir hayat vardı ve şimdi her şey değişmişti. Ancak zamanla, kendine yeniden bir hayat kurmaya başladı. Can'la olan ilişkisi ise beklediği gibi gitmedi. Can, Ayşe'nin duygusal karmaşasına ayak uyduramadı ve bir süre sonra yollarını ayırdılar. Ayşe, bu ilişkiden de bir ders çıkardı: Kendini bulmadan, başka birine güvenemeyeceğini anlamıştı.


Mehmet ise yalnız kaldığında, yaptığı hataları düşünmeye başladı. İşe odaklanarak hayatını düzene sokmaya çalıştı, ancak geceleri Ayşe'yi ve çocuklarını özlediğini fark etti. Bir gün, çocuklarını görmek için Ayşe'nin evine gittiğinde, onunla konuşmaya karar verdi.


"Ayşe," dedi yumuşak bir sesle, "her şey için özür dilerim. Seni ve ailemizi kaybettiğimi anladığımda çok geç olmuştu. Keşke hatalarımı daha erken fark etseydim."


Ayşe, Mehmet'in gözlerindeki pişmanlığı gördü. Yıllardır tanıdığı bu adam, gerçekten değişmiş gibiydi. Ancak güvenini yeniden kazanmak kolay değildi. "Mehmet," diye cevapladı, "geçmişi geri getiremeyiz. Ama belki, yeni bir sayfa açabiliriz. Çocuklarımız için, en azından arkadaş kalabiliriz."


Mehmet, Ayşe'nin bu sözlerine minnettar kaldı. İkisi de, çocuklarının mutluluğu için birlikte çalışmaya karar verdiler. Zamanla, aralarındaki gerginlik azaldı ve birbirlerine karşı daha anlayışlı davranmaya başladılar.


Bir yıl sonra, Ayşe ve Mehmet'in hayatları tamamen değişmişti. Ayşe, kendine olan güvenini geri kazanmış ve yeni bir işe başlamıştı. Mehmet ise işinde terfi almış ve çocuklarıyla daha fazla vakit geçiriyordu. İkisi de yeni ilişkilere açıktı, ancak bu sefer daha temkinli ve bilinçliydiler.


Bir gün, Ayşe ve Mehmet çocuklarını parka götürdüklerinde, yan yana oturup kahvelerini yudumlarken, Mehmet Ayşe'ye döndü ve "Keşke her şeyi daha farklı yapsaydık," dedi.


Ayşe, hafifçe gülümseyerek, "Belki de her şey olması gerektiği gibi oldu," diye cevapladı. "Bazen kaybetmek, kazanmanın bir parçasıdır."


İkisi de, geçmişin acılarını geride bırakıp, geleceğe umutla bakmayı öğrenmişti. Aldatan aldanmıştı, ama her ikisi de bu süreçte kendilerini bulmuştu. Ve belki de, bu yeni başlangıç, onlar için en iyisiydi.


Ayşe, yeni işinde kendini kanıtlamaya başlamıştı. Yıllardır ev hanımı olarak hayatını sürdürürken, şimdi bir ofiste çalışmak ona hem özgüven hem de bağımsızlık kazandırmıştı. İş arkadaşlarıyla iyi ilişkiler kurmuş, hatta birkaç yakın arkadaş edinmişti. Ancak, hâlâ geçmişin izlerini tamamen silememişti. Geceleri, çocuklar uyuduktan sonra, bazen Mehmet'le olan anıları aklına geliyor ve içinde bir burukluk hissediyordu.


Mehmet ise yeni evinde yalnız yaşamaya alışmaya çalışıyordu. İşinde başarılı olmasına rağmen, evdeki sessizlik onu bazen bunaltıyordu. Çocuklarını her hafta sonu görüyor, onlarla vakit geçiriyordu. Ancak, Ayşe'yle olan ilişkisinin artık bir "arkadaşlık" düzeyinde olması, ona garip geliyordu. Bir yandan, onu hâlâ seviyor muydu? Bunu kendine bile itiraf etmekten kaçınıyordu.


Bir gün, Ayşe'nin ofisinde bir toplantı sırasında yeni bir müşteriyle tanıştı. Adı Emre'ydi. Emre, kendinden emin, nazik ve Ayşe'yle hemen iyi bir iletişim kuran biriydi. Toplantıdan sonra, Emre Ayşe'ye kahve içmeyi teklif etti. Ayşe, ilk başta tereddüt etti, ancak sonunda kabul etti. Kahve molasında, Emre'nin samimi tavırları ve ilgisi, Ayşe'yi rahatlattı. Zamanla, ikili daha sık görüşmeye başladı.


Mehmet ise bir akşam, eski bir arkadaşının davetiyle bir sosyal etkinliğe katıldı. Orada, bir süredir görmediği bir tanıdığıyla karşılaştı: Esra. Esra, Mehmet'in üniversite yıllarından tanıdığı, ancak uzun süredir görüşmediği bir arkadaşıydı. İkili, o gece uzun uzun sohbet etti ve Mehmet, Esra'nın da boşanmış olduğunu öğrendi. Aralarında bir yakınlık oluşmuştu, ancak Mehmet, henüz yeni bir ilişkiye hazır olup olmadığını bilemiyordu.


Ayşe ve Mehmet, yeni insanlarla tanışırken, bir yandan da çocuklarının mutluluğu için elinden geleni yapıyordu. Ancak, bir gün, çocuklarının okulunda yaşanan bir olay, ikisini yeniden bir araya getirdi. Küçük kızları Zeynep, okulda bir tartışmaya karışmış ve duygusal olarak etkilenmişti. Ayşe ve Mehmet, okula birlikte gidip durumu çözmeye çalıştılar. O gün, çocuklarının ne kadar ikisine de ihtiyaç duyduğunu bir kez daha fark ettiler.


O akşam, Ayşe ve Mehmet, Zeynep'i yatırdıktan sonra mutfakta oturup kahve içtiler. Uzun bir sessizlikten sonra, Mehmet, "Ayşe," dedi, "biliyorum, geçmişte çok hatalar yaptım. Ama seninle yeniden bir şeyler inşa etmek istiyorum. Belki bu sefer, daha bilinçli ve daha dürüst olabiliriz."


Ayşe, Mehmet'in sözlerini düşündü. İçinde bir yandan umut, bir yandan da korku vardı. "Mehmet," diye cevapladı, "geçmişi tamamen unutmak kolay değil. Ama belki de, yeni bir başlangıç yapabiliriz. Yalnızca çocuklarımız için değil, kendimiz için de."


Ayşe ve Mehmet, o akşam mutfakta konuştuktan sonra, birbirlerine karşı daha açık olmaya karar verdiler. Ancak bu, kolay bir süreç değildi. Geçmişin yaraları hâlâ tazeydi ve her ikisi de adım atarken temkinli davranıyordu. Çocuklarının mutluluğu ise onlar için her şeyden önemliydi.


Zeynep ve küçük oğulları Ali, anne ve babalarının yeniden bir araya gelme çabalarını fark etmeye başladı. Zeynep, daha büyük olduğu için durumu daha iyi anlıyordu. Bir akşam, Ayşe'ye dönerek, "Anne, babamla tekrar bir araya gelecek misiniz?" diye sordu. Ayşe, bu soru karşısında biraz şaşırdı, ancak dürüst olmaya karar verdi.


"Zeynep, babanla geçmişte bazı sorunlar yaşadık. Ama şimdi, her şeyi daha iyi yapmak için çabalıyoruz. Sen ve Ali için elimizden geleni yapacağız," dedi yumuşak bir sesle.


Zeynep, bu cevabı duyduğunda rahatlamış gibiydi. Ali ise henüz çok küçük olduğu için durumu tam olarak anlamıyordu, ancak anne ve babasının birlikte daha sık vakit geçirmesinden mutluydu.


Mehmet, çocuklarla daha fazla zaman geçirmeye başladı. Hafta sonlarını birlikte planlıyor, parklara gidiyor, sinemaya gidiyorlardı. Ayşe de bu aktivitelere katılıyordu ve zamanla, aile yeniden bir arada olmanın keyfini çıkarmaya başladı. Ancak, Ayşe ve Mehmet arasındaki ilişki hâlâ kırılgandı. İkisi de, geçmişin tekrar etmesinden korkuyordu.


Bir gün, Mehmet Ayşe'ye beklenmedik bir teklifte bulundu: "Ayşe, belki de bir aile terapisine gitmeliyiz. Geçmişi tamamen geride bırakmak ve geleceğe sağlam adımlarla yürümek için profesyonel bir yardım alabiliriz."


Ayşe, bu fikri ilk başta biraz şaşkınlıkla karşıladı, ancak sonra düşündü. Belki de bu, ikisinin de ihtiyacı olan şeydi. "Peki," dedi, "deneyelim."


Terapi süreci, hem Ayşe hem de Mehmet için zorlu ama aydınlatıcı bir deneyim oldu. Geçmişte yaptıkları hataları konuşmak, birbirlerine karşı hissettikleri öfke ve kırgınlıkları ifade etmek, ikisini de rahatlattı. Terapistin rehberliğinde, iletişim kurmanın ve birbirlerini dinlemenin önemini yeniden öğrendiler.


Zamanla, Ayşe ve Mehmet arasındaki güven yeniden oluşmaya başladı. İkisi de, geçmişte yaptıkları hatalardan ders çıkarmış ve birbirlerine karşı daha anlayışlı davranıyorlardı. Çocuklar da bu değişimi fark ediyor ve ailelerinin yeniden bir araya gelmesinden mutluluk duyuyorlardı.


Bir yıl sonra, Ayşe ve Mehmet, yeni bir başlangıç yapmaya hazırdı. Artık sadece çocukları için değil, kendileri için de bir şans vermişlerdi. Düğün yüzüklerini yeniden taktılar ve küçük bir törenle evliliklerini tazelediler. 


Ayşe ve Mehmet, evliliklerini tazeledikten sonra, hayatlarına daha bilinçli ve daha güçlü bir şekilde devam ettiler. Ancak, elbette her ilişkide olduğu gibi, yeni zorluklar da ortaya çıkmaya başladı. İş hayatı, çocukların büyüme süreci ve geçmişin zaman zaman yüzeye çıkan izleri, ikilinin sabrını ve iletişim becerilerini test ediyordu.


Zeynep, artık bir genç kız olma yolunda ilerliyordu. Ergenlik döneminin getirdiği duygusal dalgalanmalar, aile içinde zaman zaman gerginliklere neden oluyordu. Ali ise okula başlamıştı ve enerjisiyle herkesi yoruyordu. Ayşe ve Mehmet, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak için birlikte çalışıyor, ancak bazen kendi ihtiyaçlarını göz ardı ediyorlardı.


Bir gün, Ayşe işten eve döndüğünde, Mehmet'in mutfakta yemek hazırladığını gördü. Bu, onun için sürpriz bir andı. Mehmet, son zamanlarda ev işlerine daha fazla dahil olmaya başlamıştı. Ayşe, bu durumdan memnundu, ancak yorgunluğu yüzünden belli oluyordu.


"Mehmet," dedi yumuşak bir sesle, "bugün çok yoruldum. İşteki proje beni çok zorluyor."


Mehmet, Ayşe'nin yorgunluğunu fark etti ve hemen yanına gidip ona sarıldı. "Biliyorum, sen çok çalışıyorsun. Ama unutma, ben buradayım. Her zaman yanındayım."


Bu küçük jest, Ayşe'yi rahatlattı. İkisi de, birbirlerine destek olmanın önemini bir kez daha anlamıştı.


Zamanla, Ayşe ve Mehmet, çocuklarının büyüme sürecinde daha uyumlu bir ekip haline geldi. Zeynep'in okuldaki başarıları, Ali'nin enerjik ve neşeli kişiliği, aileye yeni bir dinamik kazandırdı. Ancak, bir gün beklenmedik bir haber, ailenin hayatını bir kez daha değiştirdi.


Ayşe, bir sabah kendini iyi hissetmediğini fark etti. Baş dönmesi ve mide bulantısı şikayetleriyle doktora gittiğinde, hamile olduğunu öğrendi. Bu haber, hem Ayşe hem de Mehmet için büyük bir sürpriz oldu. İkisi de, yeni bir bebeğin ailelerine katılması konusunda hem heyecanlı hem de endişeliydi.


"Mehmet," dedi Ayşe, gözlerinde hem mutluluk hem de korku vardı, "bu doğru mu? Yeni bir bebek?"


Mehmet, Ayşe'ye sarıldı ve "Evet, Ayşe. Yeni bir başlangıç. Ama bu sefer, her şeyi daha iyi yapacağız," dedi.


Çocuklar da bu haberi duyduğunda, Zeynep biraz şaşırdı, ancak sonra heyecanlandı. Ali ise kardeş fikrini çok sevdi ve hemen bir isim bulmaya çalıştı. Aile, yeni bir üyenin katılacağı bu yeni döneme hazırlanmaya başladı.


Ayşe'nin hamileliği boyunca, Mehmet ona her konuda destek oldu. İşlerini düzenledi, ev işlerine daha fazla yardım etti ve çocukların sorumluluklarını paylaştı. Ayşe ise, bu desteği takdir ediyor ve kendini daha güvende hissediyordu.


Doğum günü geldiğinde, Ayşe ve Mehmet, hastanede yan yana duruyordu. Yeni bebekleri, küçük bir kız, dünyaya geldiğinde, ikisinin de gözleri doldu. 


Ayşe ve Mehmet, yeni bebekleri Elif'in eve gelmesiyle birlikte, aile hayatlarında yepyeni bir döneme adım attılar. Elif, minicik elleri ve tatlı gülüşüyle evin neşe kaynağı olmuştu. Ancak, bir bebeğin eve gelmesi, aynı zamanda yeni sorumluluklar ve uyum süreci demekti.


Zeynep, artık bir abla olmanın sorumluluğunu taşıyordu. İlk başta, bebekle ilgilenmekten biraz çekinse de, zamanla Elif'in bakımına yardım etmeye başladı. Özellikle, Elif'i uyuturken ona ninniler söylemek, Zeynep'in en sevdiği aktivitelerden biri haline geldi. Ancak, bir gün Elif'in ağlamasına dayanamayıp, "Anne, bu bebek hiç susmuyor!" diye şikayet ettiğinde, Ayşe gülümseyerek, "Sen de küçükken böyleydin, Zeynep," dedi.


Ali ise, abi olmanın heyecanını yaşıyordu. Elif'in yanında durup ona komik yüzler yapıyor, onu güldürmeye çalışıyordu. Ancak, bir gün Elif'in bezini değiştirme sırası Ali'ye geldiğinde, bu işin hiç de kolay olmadığını anladı. "Anne, bu bez nasıl takılıyor?" diye panikle sorduğunda, Ayşe ve Mehmet kahkahalarla güldü.


Mehmet, Elif'in bakımında aktif bir rol üstlenmişti. Gece beslenmelerinde Ayşe'ye yardım ediyor, bebek bezini değiştiriyor ve hatta bazen Elif'i sallayarak uyutmaya çalışıyordu. Ancak, bir gece Elif'in ağlamasına dayanamayıp, "Ayşe, bu bebek neden hiç uyumuyor?" diye sitem ettiğinde, Ayşe gülerek, "Hoş geldin baba olmanın gerçeklerine," dedi.


Ayşe ise, hem iş hem de ev hayatını dengelemeye çalışıyordu. Yorgunluk zaman zaman onu bunaltıyordu, ancak Mehmet'in desteği ve çocuklarının sevgisi, ona güç veriyordu. Bir akşam, Elif'i uyuttuktan sonra, Mehmet'le birlikte mutfakta oturup kahve içerken, "Biliyor musun, Mehmet," dedi, "her şey ne kadar zor olsa da, bu aile benim her şeyim."

Mehmet, Ayşe'nin elini tuttu ve "Benim için de öyle, Ayşe. Sen ve çocuklar, benim her şeyimsiniz," diye cevapladı.


Zamanla, aile yeni düzenine alıştı. Elif'in ilk adımları, ilk kelimeleri, aileye yeni mutluluklar getirdi. Zeynep ve Ali, kardeşlerine alışmış ve onu sevmişti. Ayşe ve Mehmet ise, birbirlerine olan bağlarının daha da güçlendiğini hissediyordu.


Bir yıl sonra, Elif'in doğum gününde, aile büyük bir kutlama yaptı. Mehmet, Ayşe'ye dönerek, "Bir yıl önce, bu küçük kız hayatımıza girdiğinde, her şeyin daha da güzelleşeceğini biliyordum," dedi.


Ayşe, gözlerindeki mutlulukla, "Evet, Mehmet. Her zorluğa rağmen, bu aile benim en büyük gücüm," diye cevapladı.


Elif, artık yürümeye ve konuşmaya başlamıştı. Minik adımlarıyla evin her köşesini keşfediyor, her gün yeni bir şey öğreniyordu. Ancak, bu keşifler bazen komik, bazen de biraz yorucu olabiliyordu. Bir gün, Elif mutfaktaki çekmeceyi açıp içindeki tencere kapaklarını çıkardı ve onlarla davul çalmaya başladı. Ayşe, bu manzarayı görünce hem güldü hem de "Elif, yapma kızım!" diye seslendi. Mehmet ise olaya dahil olup, Elif'e eşlik ederek küçük bir konser verdiler.


Zeynep, artık liseye başlamıştı ve ergenlik döneminin getirdiği duygusal dalgalanmalarla boğuşuyordu. Bir gün, okuldan eve geldiğinde gözleri kızarık ve suratı asıktı. Ayşe, hemen yanına gidip, "Ne oldu, Zeynep? Bir sorun mu var?" diye sordu.


Zeynep, içini çekerek, "Arkadaşlarımla tartıştım. Beni anlamıyorlar," dedi.


Ayşe, kızına sarıldı ve "Bazen insanlar anlaşamaz, Zeynep. Önemli olan, duygularını ifade etmek ve çözüm bulmaktır," diye tavsiyede bulundu. Mehmet de yanlarına gelip, "Ben de lisede böyle şeyler yaşardım. Ama unutma, ailen her zaman yanında," dedi.


Ali ise, artık ilkokulda bir "büyük çocuk" olmuştu. Spora olan ilgisi artmış ve okulun futbol takımına seçilmişti. Ancak, bir maç sırasında düşüp dizini yaraladığında, eve ağlayarak geldi. Mehmet, oğluna sarılıp, "Ali, spor yaparken böyle şeyler olabilir. Önemli olan, pes etmemek ve devam etmek," dedi. Ayşe de yarayı temizleyip, Ali'yi teselli etti.


Ayşe ve Mehmet, çocuklarının büyüme sürecinde birbirlerine her zamankinden daha fazla destek oluyordu. Bir akşam, çocuklar uyuduktan sonra, mutfakta oturup sohbet ederken, Ayşe, "Mehmet, biliyor musun, bu çocuklar büyürken, biz de büyüyoruz," dedi.


Mehmet, Ayşe'nin elini tutup, "Evet, Ayşe. Her gün yeni bir şey öğreniyoruz. Ama seninle birlikte olduğum sürece, hiçbir zorluk beni korkutmuyor," diye cevapladı.


Zamanla, aile içindeki bağlar daha da güçlendi. Elif'in ilk kelimeleri, Zeynep'in okul başarıları, Ali'nin spor müsabakalarındaki heyecanı, aileye yeni mutluluklar getirdi. Ayşe ve Mehmet ise, birbirlerine olan sevgilerinin ve saygılarının daha da derinleştiğini hissediyordu.


Bir yaz tatilinde, aile birlikte bir sahil kasabasına gitti. Deniz kenarında yürüyüş yaparken, Elif kumlarda koşup oynuyor, Zeynep ve Ali ise denize giriyordu. Ayşe ve Mehmet, sahilde el ele yürürken, geçmişte yaşadıkları zorlukları ve şimdi sahip oldukları mutluluğu konuştular.


"Ayşe," dedi Mehmet, "geçmişte yaptığım hatalar için hâlâ özür dilerim. Ama şimdi, seninle ve çocuklarımızla birlikte olduğum için çok şanslıyım."


Ayşe, Mehmet'e gülümseyerek, "Geçmişi geride bıraktık, Mehmet. Şimdi, bu anın tadını çıkaralım," dedi.

Gülden Işık 2024. 

Aldatan Aldanır 1

Aldatan Aldanır 1

Kadın, yıllardır bir yastığa baş koyduğu eşine sordu; Nereye gidiyorsun?
Eşi, sessizce küçük bir valize giysilerini yerleştiriyordu.

-İçim daraldı, iş yerinde çok bunaldım, bir yerlere gidip kafamı dinleyeceğim biraz.
Bir arkadaşın şimdi boş olan yazlık evine gitmek istiyorum.
-O da nerden çıktı? Dedi kadın.⁹
-Üç çocukla beni yalnız mı bırakacaksın?
-Kaç gün kalacaksın?
Sorularını art arda sıralarken, yüreğine bir şüphe çoktan düşmüştü; eşi, son günlerde giyimine fazla itina gösterir olmuştu. Arkadaşım diyerek habire yalnız bir kadına yardım etme telâşesi içindeydi.
-Fazla kalmam .
-Üç beş gün falan.
-İş yerinden izin aldım.
Adam bunları söylerken fark etti ki hiç de rahat değildi. Kadın bir şeyler hissetmişti sanki. Gözlerindeki yalan söyleyenlerin kaçamak bakışlarını bir türlü saklıyamıyordu. Aylardan Kasım'dı. Havada yoğun bir sis vardı;  göz gözü görmüyordu.
-Hava çok kötü .
-Bula bula bu günü mü buldun gidecek?
-Endişe ederim!
-Vazgeç sonra gidersin!

Kucağında, henüz altı aylık kızı ağlamaya başlamıştı. Acıkmıştı. Diğer çocuğu da babasının gidişine üzgün bakıyordu.
-Hadi git bakalım.
-Eğer gidişin dediğin sebeptense, yolun açık olsun!
-Değilse, Allah bilsin artık!
Hiç olmazsa ne düşündüğünü açıkça söylemese de şüphesini bu imalı sözlerle belirtmişti ya, rahatlamıştı kadın.
-Allahaısmarladık, çocuklara iyi bak!
-Ben bir iki güne gelirim.
-Bu parayı ekmek parası yaparsın, diyerek karısına kaçamak bir öpücük kondurup evden çıktı.

Eşinin gidişinin ardından kadın, soluğu arkadaşının yanında almıştı.
-Hayrola arkadaşım, sabah sabah iki çocukla bu ne telaşlı geliş.
-Sorma ....abla. Benimki bu sabah sudan sebeple ....gitti. Ona inanmadım tâbi ki. Yüreğimde bir darlık vardı, biraz rahatlarım diye sana geldim.
-O .....hanım hoş geldin!
-Merak etme erkekler böyle delilikleri yapmak isterler bazen.
-Korkma, yanlış bir şey yapmaz. Diye seslendi arkadaşının eşi.
Arkadaşıyla gün boyu oturup evlilik üzerine konuştular. Arkadaşı daha yaşlı ve tecrübeliydi. Ona inandı. Çocuklarını alıp evine döndü. Ezan okunuyordu. İçinden, ''her şeyin iyiliğini nasip et Allah’ım ''diye dua etti kadın.

-Kim o?
Kadın, sabah sabah çalan kapıyı açtı. Aman Allah’ım! Eşi, bir sonraki günün sabahı kapıda bitivermişti.
Niye gelmişti ki? 
Hani kafa dinleyecekti? 
Hiç de dinlenmiş gibi bir havası yoktu. Gittiği yerden bir gece kalmış ve dönmüştü.
-Hayrola ne oldu? Dedi kadın sevincini belli etmeden. Fazla konuşmadılar da. Çocuklar babalarının gelişine ne çok sevinmişlerdi.
Ertesi gün eşi işe başladı. Yaşamlarında değişen bir şey yoktu ama sanki sessiz konuşmalar yapılıyordu da kimse duymuyordu. Bir akşam sadece şunları konuştular;
-Hava çok kötüydü, yola devam etmedim. Bir otelde sabahlayıp geldim.
-Yalnız mıydın?
-Evet kim olacaktı ki?
-Öyle olsun... Anlatmak istediğin başka bir şey varsa dinlerim.
Adam iyice mahçuplaştı. Bu kadın içini mi okuyordu? Diye düşünerek cevap verdi. -Hayır ne olsun ki?
-Postacı bugün bu mektubu getirdi, açıp baktım mahkemeye çağırıyor, ne oldu da geldi? Dedi kadın.
-Bir şey değil ya! Bir yanlış anlamadır mutlaka, öğrenirim sen merak etme!
Adam mahkemeye gidince anladı. Aslında bir otelde değil bir evde sabahlamıştı. Kaldığı evin sahibi de onu hırsızlıkla suçluyordu. O evde beraber sabahladığı kadın sözde ev sahibi kadının altınlarını çalmıştı. 
Hani ev boştu? Hani arkadaşının eviydi? Hani otelde yalnızdı? Şimdi bunların cevabını eşine nasıl anlatacaktı? Anlatmaya mecburdu çünkü işin ucunda hapis cezası, işinden men, ya da kefaret ödeyerek şikayet edenin şikayetini geri alması vardı .
-Sana anlatmak istediğim şeyleri sözümü kesmeden dinler misin?
-Sonra istersen kız bağır!
-Hepsini hak ettim!
-Beni af eder misin? Dedi adam.
Eşinin dizlerine kapanmış, çocuk gibi ağlıyordu. Allah büyüklüğünü göstermişti. Her şeyi bir bir anlattı. Heyecanla başladığı şey, kabusa dönmüştü. Bir hevesti. Yanılmıştı...
-Seni çok seviyorum…
-Ne olur beni affet!
-Bunu şimdi daha iyi anlıyorum...
Karı koca saatlerce konuştular. iki taraf da eksiklerini ortaya dökmüştü.
Olan olmuştu.
-Seni anlıyorum, dedi kadın 
-Seni ihmal ettiğimin farkında değildim.
-Ev işi, çocuklar, geçim sorumluluğu derken birbirimizi unutmuşuz. Sonucu da bu! 
-Olmamalıydı ama olmuş birkere.
İki çocuğumuz var; onların hatırına unutmaya çalışacağım. Çalışacağız başka çare yok! Ama affetmem yıllarımı alacak! Bunu bilmelisin, dedi kadın.

Kadının da desteğiyle para bulundu, kefaret ödendi, mahkeme bitti!

Aradan yıllar yıllar geçti. Bir aradalar… Ayrılmadılar. Ama ikisi de eminim ki bu olayı hiç unutmadılar!
 
Bu hikayenin sonunda da bir tavsiyem var; Aldatan aldanır. Yani; hep yanılır. Siz siz olun duygularınızı mantığınızın süzgecinden geçirmeyi sakın ama sakın unutmayın.
Gülden IŞIK ( 2007 de milliyet blog ta yayınlanmış bir yazım)

https://blog.milliyet.com.tr/aldatan-aldanir-/Blog/?BlogNo=20182

3 Mart 2025

ŞİMDİ UZAKLARDASIN

29 Temmuz 2023

İNANIP GELİRSEN

28 Temmuz 2023

DALGALARIN DENİZLERİ

ŞİMDİ UZAKLARDASIN

18 Aralık 2022

Sorma Gidenler Nerde/Beste: Ercan Kandemir/ Güfte: Gülden Işık

Sona Ersin/Beste Ercan Kandemir/Güfte: Gülden Işık

CANA YOLDAŞIM/Güfte: Gülden Işık/Beste: Ercan Kandemir

Aşka Yanarım/Beste: Kaya Arslan Güfte: Gülden Işık

29 Ocak 2021

Zonguldak Fotoğraflarım

Etiketler: , ,

VE ZONGULDAK

Etiketler: , ,

Kozlu ve Kilimli ve Zonguldak

Etiketler: , ,

Seviyorsam Yeniden Güfte: GüldenIŞIK Beste:KayaARSLAN

1 Ekim 2020

Corona Hatırası Zonguldak

29 Kasım 2019

İş'te Kadın Programında konuk Gülden Işık oldu

Gözlerin aşkımın nazar boncuğu

8 Şubat 2018

ZONGULDAKIN İLKLERİ...


Yengeç burcunun son gününde,ontemmuz mahallesinde açmışım gözlerimi.1960 ihtilali karanlığını yaşadığımda henüz yedi yaşımdaydım.Komşuluğun sevgilerinde,arkadaşlığın en güzel renklerinde büyüdüm orda.Gün olmuş halay çekmişim,gün olmuş yas tutmuşum.Günler günleri kovalarken ağarttığım saçlarımda ne çok anılar biriktirmişim.
Çıktığım zaman yolculuklarında yanıma mahallemi,arkadaşlarımı,komşularımı,akasya kokulu taşlı yollarını,barajlar kurduğumuz yağmur derelerini,hanımelili avluları,halay çekilen düğünlü bahçeleri alırım hep.Bir de akşam karanlığına saklanan çocukluğumun oyunlarını...Şehrimin ortak sevinçleri,kederleri bizim olur;Grizu facialarında dizilen bayrak örtülü tabutlar,ışığa kavuşan işçiler.Ve sesimiz,gururumuz olur işçi grevleri.
Bu yolculuklarıma,Zonguldak’ın ilklerini ekledim son zamanlarda;araştırmanın ucunu bulmak hayli zor olsa da bir yerden başlamak istedim.Hatırladıklarımın,öğrendiklerimin yanında, varlığını sürdüremeyen bir çok güzelliğin bugüne erememesine üzülsem de ,o güzelliklerin bir çoğunu görmüş olmanın sevincini de yaşadım.
Zonguldak deyince akla ilk gelen,Kozlu’nun kestaneci köyünde bulunan taş kömürüdür elbette.İlk bulunduğundan bugüne kadar kederi de,sevinci de hala devam eden.Babamın gırtlağına yapışan ecel,ellerininin çatlağındaki bayram harçlığımız,Tevfik ustaya ısmarlanan ayakkabılarımız,kasap Rıza’nın kıymasıydı kömür.(Her iki dükkan da aynı duruşuyla hala ayakta.Nerde mi?Eski itfaiyenin yanından geçen,ontemmuza çıkan bayır yolun tam sağ dönemecinde)
Zonguldak’ın,Cumhuriyetin ilk vilayeti olduğunu da ilkokul sıralarında öğrendim.Milli bayramların coşkusu, Gazipaşa caddesine sığmazdı adeta.Cumhuriyetin vitrini olurdu sanki bu bayramlar.
Şimdi yerinde yeller esen ilk ekonamasından, E.K.İ işçisi olan babamın tiketiyle alışveriş etmenin ayrıcalığını yaşayanlardanım.Fenerdeki taş binasında sıraya girer,listedekiler bir bir önüme dizilirken raflardaki çeşitliliğe göz gezdirirdim hep.Ne çok şey olurdu o raflarda;porselen tabaklar,sümerbank basmaları,yağdan tuza kumanya,teneke kutularda satılan,’’ETİ’’bisküvisi,hacışakir sabunu,arapsabunu ve son zamanlarda çeşitliliğe eklenen çamaşır detarjanına kadar.
Kelebeğin Rüyası,adlı filmin çekildiği Fener mahallesinin eski haliyle, tenis kortu,işçi evleri,deniz kulubü,misafirhanesi,yollar,ağaçlarıyla hala yaşıyor olmasını yaşamak da çok güzel .Ted Koleji,Çelikel Lisesi,Zonguldak E.K.İ Radyo binası da yaşayanlardan,Yayla sineması,Kozlu’daki tenis kortu,bayram şenlikleri,foto Turan,Tahsin kitapevi ,Üzülmez yol üzerindeki E.K.İ nin sosyal tesisinde izlediğimiz konserler,tiyatro gösterileri,ayağımızın dibindeki belediye sineması,(bina duruyor ama gösterim yok)daha bir çok şeyler, yerini anılara bırakmış olsa da,Fener mahallesini gezerken duyduğum huzurun yaşamasına yürekten duacıyım.Kapuz tarafında eskiden E.K.İ pilajı olan orta kapuzun da yeniden canlanması ne güzel olurdu.
Altmış,yetmişli yıllarda eski hükümet binası arkasındaki devran amca parkında,haftanın belli günleri ve saatlerinde canlı yayın misali tv ekranından müzik ziyafeti verilirdi;sinema izler gibi çekirdek çıtlatarak şaşkınlıkla onları izlerdik.Golf sahasında oynayanların topa vuruşları da hala aklımda.Açık hava sineması olan yeni melek sinemasının yerinde koskocaman avm var şimdi.O ve bir çok sinemanın kapıları, tv yayınları başlayınca bir bir kapandılar.Eski hükümet binası yanındaki büfede köftecilik yapan köfteci Salih, kim bilir kimlerin iştahını kabartmadı ki.
Ata’mızın Zonguldak’a ilk ayak bastığı yer de yaşıyor çok şükür.Limana giden yol üzerindeki,Maden Mühendisleri Lokalinin yanındaki iskeleden karaya çıktığında bir kız çocuğu çiçek sunmuş ona.O yer, düzenlenerek o günün anılarını hatırlatıyor şimdi.
Gemilere kömür yüklemesinin yapıldığı taş yapı da gözümün önünde tüm yalnızlığı ve timsaliyle duruyor.Karakalemle çizdiğim,şiirlerimde yazdığım bu yapı bir çok fotoğraf karelerimde.

‘’Geçmişini özleyen teri soğumuş taşlarıma/Bir dokunan olsa da geçse sancılarım. Razıyım,kömür karasına değil/aşkların soluğuna bulaşsın anılarım. Eski hikayelerimi anlatsam sonra.../Dinleyenim bir tek martılar olmasa, Keyif molasına dönse küflü duvarlarım.’’


Zonguldak’ın İlk gazetecisi,Tahir Karaoğuz ve ekibindeki Ahmet Naim Çiladır-Hüseyin Fehmi İmer bir çok ilklere imza atanlardandı.Karaelmas adının isim babası,bir çok derneğin kurucusu,şiir günleri,anma toplantılarının öncüsü Tahir Karaoğuz adı, bir gazete bayiisinde,BEÜde bir kültür salonunda yaşıyor.Oğlu Doğu Karaoğuz,İlk madencileri,şairlerimizi,yazarımız İrfan Yalçın,ocakta çalışanların acılarını resmetmiş romanlarında.Birol Üzmez,Alaaddin Kara,Şafak Tortu madenci fotoğraflarıyla usumuza yerleşmişler.Sporcu olarak ilk isim yapan Kemal Köksal,şehir stadında adıyla yaşıyor.Can Polat Pamay,Safter Kartoğlu adı da sporda ilklerden.Bilgilerde,yüreklerde niceleri emek harcıyor şimdilerde.Araştıran,yazan kalemler hep var olsun inşallah.
Devlet hastahanesi,Amele birliği hastahanesi,tren istasyonu,ilk kömür santrali,ilk üniversitesi,havalanı ,ilk belediye,halkevi binası,çocuk parkının emekli parkına dönüştüğü İsmet İnönü parkındaki çocukluğuma şahit palmiye,
‘’gölgene saklanan çocukluğumu
---bulmak istiyorum
-----göğe çıkan ellerini tutmak
----------isterken.
kapı önü,arkadaş cesaretli park kaçamağında
--poz verdiğim günleri yaşamak istiyorum
--yaprakların henüz başımıza
---------değiyorken.
yıllar geçtiyse de üzerimizden inadına yeşillen istiyorum,
bedenini kanatan onca elin
-------izleri hala gövdende
-------------duruyorken.
yeşillen ki,çocukluğum ölmesin
----korkuyu yendiğim kaydıraklarında.
ağaran saçlarım ümitlensin
----kuş gibi hafiflediğim salıncaklarında.
Temmuz-2014 -Parktaki Palmiye Ağacına-Gülden Işık.
çarşı ortasındaki çam ağacı,fenerde,kozludaki çınarlar,İsmet İnönü ve Atatür’kün atlı heykelleri,çocukluğumda kumsalında oynadığımız kordon değişime uğrasa da,liman arkası,’’okul tepesi ‘’dediğimiz ilk maden mühendisi yetiştiren sanat okulu,fener ve yayla misafirhaneleri,İsmet İnönü köprüsü,kara akan üzülmez deresi,asma,karadon,incivez,kozlu ocak ağızları,emeğin timsali kömür lavuarından kalan üç kule,
’’Yaşadım nice kışlar/Nice baharlar/Hiç üşümedim ben/Şimdiki Yalnızlığım kadar-Gülden Işık-üzerinde çay içmeyi hayal ettiğim üç kuleye’’

ve şuan aklıma gelmeyen bir çok şeyler anılarımı yaşatan görüntülerimde henüz.Olmayanlarsa ne çok ...ne çok...Tamir edildikten sonra yıkılan işçi müdürlüğü binası,önündeki alanda milli bayramları kutladığımız eski hükümet binası,bahçelievler mahallesine adını veren E.K.İ evleri,dökerel köprüsü,virane halde bırakılan veya yıkılıp yerine başka bina yapılan fransız evleri gözümde aradıklarıma karıştı.Eminim bir çoğumuzda da bu arayışlar vardır.Kimi anılarına gömer arayışlarını,kimi resimle,şiirle,yazılarıyla, kimi de iş adamı Deniz Yavuzyılmaz gibi kömürden tek taş yüzük yaparar yapar.Üstelik dünyada ilk örneği olan.
Benim arayışlarımsa şiirlerimde,çektiğim fotoğraf karelerimde ve şimdi de tuvale yaptığım resimlerimde sürüyor...sürecek de.Yazımı yazarken tek düşündüğüm bilmediklerim ve unuttuklarımın olacağıydı. Bir başka yüreğin kaleminde,yüreğinde yine yazılacaktır bu izler ve ilkler.Eminim.

‘’demir masada demli bir çay
yanında susamlı bir simit
manzarada liman...
limanın kıyısında Zonguldak'ın resmi
ne yana baksam bir anı...
hangi anıyı düşünsem
çocukluğum...
daha sıcak...
daha özgür...
bir o kadar da sevgiyi yaşayan çocukluğum.
ne dikenli teller var avlularda
ne beton uzanmış boydan boya.
parke taşların bir güzelliği
rastladığın her yüzün
bir tanıdıklığı var.
doğduğum büyüdüğüm mahalle; Ontemmuz
sazın tellerini...
davulun güm gümlerini
orda tanıdım.
halayın en kardeşcesini çektim orda.
tanınmış arabalar işlerdi yollarında
soğuksu pazarından dolan bez torbalar
mola vere vere bulurdu evi
o molalarda konuşulanlarsa
yorgunluğun ilacıydı sanki.
aşık olmak da güzeldi kimse bilmeden.
okula gidenlere özlem,
dokunurdu bazen yüreklere
açığı kapamak için,
daha bir hamarat olunurdu evde.
her camdan radyo sesleri ayrı havasında
her bahçedeki ipte başka çamaşırlar
ak pak yıkayanlar bile
konu olurdu dillerde.
mahallenin terzisi Zöhre…
mahallenin bakkalı; delişmen Kenan'ın babası
Mustafa amca.
mahallenin sobacısı; Ramazan usta
yani babam...
mahallenin ağaç sevdalısı
annemin,uyusun diye nöbet tutup,
vardiyalı çalışan herifi
birde lavuarın kömür yıkayıcısı.
rayifin suyu, ziraatin yolu
yağcı Mehmet efendinin dürüstlüğü
kasap Rıza'nın hilesiz kıyması
birde Tevfik amcanın sağlam ayakkabıları
o anıların hikayesinde hep.
bülbül sesli Cafer hoca;
omzunda torunu gezinirken ilahi okuyor.
mahallenin meşhur cipi
işte şu bayırda eğlenceydi bize
hamal Yaşar,şarkı söyleye söyleye
bir solukta çıkardı aha şu bayırı.
dilsizimiz vardı ''aba'' diyerek para isteyen.
''aşık olduğu kıza kavuşamamış da böyle olmuş''
denilen delikanlı Nuri'miz,
işte şu köşede dururdu
siyah saçlarının gölgesinde.
birer birer seyrediliyor şimdi hepsi
demir masada demli bir çay
ve susamlı bir simit eşliğinde.

25 Ocak 2013-Gülden Işık-Zonguldak.
-----
Adımı Bilir Gibi-Zonguldak.
resmindeyim herkesin göz önü dediğince
yanıyorum özgürce engelsiz tütüyorum
soğukların mevsimi üstüme geldiğince
silinmeyen yazımı ezbere okuyorum
*
sahillerim kül izi dalgalara meyilli
rüzgarın kuvvetine karışır dumanlarım
beni bilen gökyüzüm hayallerde mavili
yüzüm gözüm kanattı sözünde duranlarım
*
yarınıma bir korku büyüyüp serpiliyor
karalar bağlamaya elbette çok sebebim
benden habersiz tarlam ekilip biçiliyor
yalana katlanmaya doğruya yok talebim
*
yeşilliğim tarumar sessizliğin çilesi
köklerime tutunan umuduma can suyu
solup giden gölgeler yalnızlığın kimsesi
duymayan kulakların hiç bitmiyor hay huyu
*
kar zarar hesaplarım hep kalıyor arada
bahtımı yazan eller sormuyor ki ben kimim
menfaat gemisini yüzdüren çok karada
gittikçe gören gözde siliniyor kimliğim
*
karanlık tünellerde tükenmesin dermanım
işçi nefeslerimi aydınlatsın fenerler
atmadığım imzada okunmasın fermanım
ekmeğimin ışığı yoksa bir bir sönerler
*
biliniyor dertlerim adımı bilir gibi
sesim susta asılı,''sen kömürün malısın''
kandırmayın vaatle tutuksuz suçlu gibi
farkımı farketmeye yürekten bakmalısın
*
ışıklarım yanınca büyüsündedir gece
denizde yakamozlar anılara sürükler
gurbetim yakınlaşır özlemlere değince
kavuşmayan kollarım bitsin bu ayrılık der.

Gülden Işık-Zonguldak

‘’seni ne yapayım ey şehrim ! /olmuşsun birkere mirim /tutduğum elin ateş /yüzün seyrim /uzaklığında özlemim büyüyorken/ senden yana çıkıyor fikrim/ kıyma bana... /gitme , de... /suskun dilin zehrim /duymayan kulağına konuşmalarım/ boşa verim/ silip durma yazdıklarımı/ yoruluyor... /sözlerim.’’
Gülden Işık-Zonguldak.
----
Tepelerinde yeşil asılı/Eteklerindeyse mavi/İçinde patlamaya hazır volkanlar bir kibrit çakımına bakıyor/Aman ha ! ZONGULDAK /Evde çoluk çocuk ekmek bekliyor. G.Işık..

-->
Top of For

Gülden ışık-zonguldak-2015

Etiketler: , , ,

16 Ocak 2018




















Annemin gülüşlerinde gördüm keder gizlemeyi
Yoklukta var olmanın kadınlık hünerini
Ateşe su,öfkeye duvar olmayı.

Annemin susmalarında duydum isyan çığlıklarını
O susuşlar ki yürek çatlatan...
Bekleyiş zamanı zamansız çoğalan.

Annemin yetimliğinde büyüttüm çocukluğumu
Taş atana ekmek atmak sorumluluk
Ekilenin biçildiği hak hukuktu.

Annemin yokluğunda yürüdüm özleneceğime
Şefkati,bereketi böldükçe çoğalttık.

Gördüğünü yapmasın mı çocuklarım!
Annesinin kızı,olunmuyor artık!

Gülden Işık.7 Mart 2017